Kolostrum, memeli canlıların doğumdan hemen sonra ürettiği, besin ve bağışıklık ögeleri bakımından son derece zengin, altın renkli bir sıvıdır. Halk arasında “ilk süt” ya da “ağız sütü” olarak da bilinir. Bebeklerin hayata sağlam bir başlangıç yapabilmesi için doğanın onlara sunduğu en değerli hediyelerden biridir. Ayrıca sadece bebekler için değil, yetişkinler için de giderek popüler hale gelen bir destekleyici olarak öne çıkar (1).
Bu yazıda kolostrumun ne olduğunu, ne işe yaradığını, tarih boyunca nasıl kullanıldığını ve hangi faydaları sunduğunu detaylı bir şekilde anlatacağız. Ayrıca normal anne sütüyle farklarını, bağışıklık sistemi üzerindeki etkilerini ve saklama koşullarını da ele alacağız.
Kolostrum, memelilerde doğumdan hemen sonra gelen ilk süttür ve sıradan sütten oldukça farklıdır. Daha koyu kıvamlı, sarıya çalan renktedir ve içeriği oldukça yoğundur. Bu özel sıvı, doğanın yenidoğanlara sunduğu en ilk ve saf besin kaynağı olarak kabul edilir. İçeriğindeki yüksek protein, antikor ve büyüme faktörleri ile yaşamın ilk günlerinde bebeğin bağışıklık sistemini destekler. Ayrıca sindirim sisteminin gelişmesine katkı sağlar ve genel sağlığın temelini atar (1).
Kolostrumun hikayesi yalnızca modern zamanlara özgü değildir. Bu süt, asırlar boyunca farklı kültürlerde büyük bir kıymet görmüştür. Örneğin Ayurveda’da bağışıklık destekleyici olarak kullanılmış, İskandinav mutfağında ise geleneksel tatlılara katılmıştır. Günümüzde ise gıda takviyelerinde yer almaktadır (2).
Kolostrumun belki de en önemli görevi, henüz dış dünyaya alışmamış, savunma sistemi gelişmemiş olan bebeğin bağışıklığını desteklemektir. Bebek anne karnındaki steril ortamdan çıkıp milyonlarca bakteriyle dolu bir dünyaya geldiğinde, kolostrum adeta bir biyolojik kalkan gibi devreye girebilir. İçerdiği yüksek miktardaki antikorlar; özellikle de immünoglobulin A (IgA), bebeğin ağız, bağırsak, burun ve solunum yolları gibi mukozal yüzeylerinde bir bariyer oluşturarak mikropların vücuda girmesini engelleyebilir (1).
Kolostrum sadece bir bağışıklık destekçisi değildir. Aynı zamanda büyüme faktörleri açısından da oldukça zengindir. Bu faktörler, bebeğin beyin gelişimini desteklerken, sindirim sisteminin de daha hızlı ve sağlıklı biçimde olgunlaşmasında rol oynar. Yenidoğanın bağırsak florasının düzenlenmesinden besin emiliminin sağlanmasına kadar pek çok önemli süreci harekete geçirebilir (3).
Tüm bu özellikleriyle kolostrum, sadece bir besin değil, adeta yaşamın ilk “aşısı” gibidir. Bebeğin dış dünyayla tanıştığı o ilk günlerde, ona hem fiziksel hem de bağışıklık düzeyinde bir güvence sunabilir. Anne sütü üretiminin ilerleyen günlerde artmasıyla birlikte ise kolostrum yerini geçiş sütüne ve ardından olgun süte bırakır (4).
Kolostrum piyasada besin desteği olarak da yer alır. Genellikle inek sütünden elde edilir ve kapsül, toz ya da sıvı formda sunulur. İçeriğindeki bileşenler sayesinde çeşitli kullanım alanlarına sahiptir. Günümüzde özellikle yoğun tempoya sahip bireyler ya da spor rutini olanlar tarafından tercih edildiği bilinmektedir (5). Yoğun antrenman rutini olanlara özel sporcu takviyelerini buradan inceleyebilirsiniz.
Sporcu beslenmesine dair bilgi edinmek için “Spor Öncesi Tüketilebilecek Sağlıklı Yiyecekler” başlıklı yazıyı okuyabilirsiniz.
Kolostrumda bulunan antikor ve laktoferrin gibi maddeler, bağışıklık sistemini desteklemeye yardımcı olabilir (3).
Bağırsak bariyerini güçlendirme ve sindirim sistemini dengeleme konusunda rol alabilir (6).
İçerdiği büyüme faktörleri sayesinde, vücudun onarım süreçlerine katkı sağlayabilir (1).
Bazı bulgular, kolostrumun iltihabi tepkileri hafifletmede destekleyici bir rol oynayabileceğini gösterir (7).
Kolostrum, doğumdan sonraki ilk 2 ila 4 gün boyunca salgılanan, bebeğin ilk "bağışıklık dostu" olarak tanımlanabilecek özel bir sıvıdır. Kıvamı daha yoğundur, rengi genellikle sarıya ya da açık turuncuya çalar. Bu renk ve kıvam, içerdiği yüksek miktarda protein, özellikle bağışıklık sistemi üzerinde etkili olan antikorlar ve büyüme faktörlerinden kaynaklanır (8).
Öte yandan, doğumdan birkaç gün sonra salgılanmaya başlanan olgun anne sütü ise daha açık renkte, sıvı kıvamda ve hacim olarak daha fazladır. İçeriği su, laktoz (süt şekeri), yağ ve kalori bakımından zengindir bebeğin büyüme ve enerji ihtiyacını karşılamak üzere düzenlenmiştir. Olgun süt, bağışıklık desteğine devam etse de kolostrum kadar yoğun bağışıklık bileşenleri içermez. Yani kolostrum daha çok “koruyucu”, olgun süt ise “besleyici” rol oynar (9).
Bu farklar sayesinde anne, bebeğin ihtiyaçlarına göre adım adım değişen bir süt profili sunar. İlk günlerde bağışıklık desteği ön plandadır; ilerleyen günlerde ise enerji, büyüme ve genel gelişim odaklanır (8,9).
İlginizi Çekebilecek Ürünler!
Kolostrum, hamileliğin ikinci trimesterinden itibaren memelerde üretilebilen bir sıvıdır. Ancak genellikle doğuma birkaç hafta kala üretimi artar ve doğumdan sonraki ilk birkaç gün boyunca yoğun şekilde salgılanır. Kadınların yaklaşık %70’inde hamileliğin son dönemlerinde memeden sarımsı renkte sıvı geldiği gözlenebilir ve bu tamamen doğal bir durumdur (10).
Bazı kadınlar ise doğuma kadar hiç kolostrum sızıntısı yaşanmaz ki bu durum da normaldir. Kolostrumun üretimi doğumdan hemen sonra hormonların etkisiyle hızlanır. Bebeğin emmesiyle birlikte kolostrum salgısı devam eder ve yaklaşık 3–5 gün içinde yerini daha olgun anne sütüne bırakır (11).
Kolostrumun en doğal kullanımı, doğumdan sonra emzirme yoluyla bebek tarafından alınmasıdır. Bebeğin doğumdan sonraki ilk bir saat içinde kolostrum alması, bağışıklık sisteminin desteklenmesi açısından son derece önemlidir (7).
Yetişkinler için sunulan ve kolostrum takviyesi adıyla bilinen ürünler ise genellikle inek kolostrumundan elde edilir. Bu takviyeler kapsül, toz ya da sıvı formda satılır ve ürün üzerindeki kullanım talimatlarına göre tüketilebilir. İçeriklerinin kaliteli ve güvenilir kaynaklardan elde edilmesi önemlidir (12).
Gebelikte kolostrum yüksekliği, meme dokularında süt kanallarının genişlemesi ve süt üretiminin erken başlaması anlamına gelir. Bu durum, genellikle göğüslerde dolgunluk, ağırlık hissi, sızıntı veya zaman zaman rahatsızlık şeklinde kendini gösterebilir. Bu belirtiler doğum öncesi hormon seviyelerindeki artıştan kaynaklanır ve çoğu zaman endişe edilecek bir durum değildir (13).
Kolostrum üretiminin yüksek olması, annenin doğum sonrası emzirmeye hazır olduğunun göstergesidir. Ancak memelerde aşırı sertlik ya da ağrı varsa, bu durum bazen süt kanallarının tıkanmasına işaret edebilir. Ilık duş, hafif masaj ve uygun emzirme pozisyonları ile bu durum genellikle kendiliğinden düzelir. Uzun süren ağrılar için doktora danışmak gerekebilir (2).
Doğal kolostrumun emzirme yoluyla alınması, bebekler için güvenlidir ve herhangi bir zararı yoktur. Ancak sağılıp saklanan kolostrumun hijyenik koşullarda tutulmaması durumunda bozulma riski vardır (6).
Takviye formundaki kolostrum ürünleri bazı kişilerde alerjik reaksiyonlara yol açabilir. Özellikle süt ürünlerine karşı hassasiyeti olan bireylerde, inek kolostrumu kaynaklı ürünler mide bulantısı, şişkinlik veya deri döküntüsü gibi belirtiler yaratabilir (14).
Hayır, kolostrum üretimi kişiden kişiye değişiklik gösterir. Üretim miktarını etkileyen faktörler arasında annenin yaşı, doğum sayısı (parite), genetik yatkınlık, gebelik süresi ve hatta hormonel denge yer alır. Hatta ineklerde yapılan araştırmalar, her meme lobunun bile farklı miktarda ve içerikte kolostrum üretebildiğini göstermektedir (15,16).
Kolostrum en yaygın olarak ineklerden (sığır kolostrumu) elde edilir ve takviye ürünlerde en sık kullanılan formudur. Ancak keçi, koyun ve at gibi diğer memelilerden de kolostrum sağılabilir. Özellikle koyun (ovine) kolostrumunun da güçlü bağışıklık destekleyici özellikler taşıdığı gösterilmiştir (17). Ayrıca keçi kolostrumunun da bazı özel koşullarda antioksidan ve mineral değerleri açısından zengin olabildiği bulunmuştur (18).
Kolostrum, oda sıcaklığında uzun süre bekletilmemelidir çünkü içerdiği protein ve antikorlar yüksek sıcaklıkta bozulabilir. Sağıldıktan sonra en kısa sürede uygun koşullarda soğutulmalıdır (19).
Evde kolostrum saklanacaksa şu koşullara dikkat edilmelidir (19):
Kısa Süreli Saklama (48 saate kadar): Kolostrum, steril bir kapta 4°C derecede (buzdolabı sıcaklığı) 1-2 gün boyunca saklanabilir. Bu süre içinde kullanılmayacaksa dondurulmalıdır.
Uzun Süreli Saklama: Derin dondurucuda, -18°C veya daha düşük sıcaklıkta 6 aya kadar saklanabilir.
Çözülme Süreci: Dondurulmuş kolostrum kullanılmadan önce buzdolabında yavaşça çözdürülmelidir. Mikrodalga, kaynar su veya yüksek sıcaklıkta çözdürme yöntemleri genelde önerilmez. Bu tür uygulamalar, kolostrumun içerdiği hassas protein yapılarını bozabilir.
Ayrıca sağılan kolostrum mutlaka hijyenik koşullarda toplanmalı ve saklama kapları steril olmalıdır. Plastik saklama kapları kullanılacaksa gıda saklamaya uygun BPA içermeyen ürünler tercih edilmelidir. Kolostrumun her damlası çok değerlidir; doğru koşullarda saklandığında hem bağışıklık desteği hem de besleyici etkisi maksimum düzeyde korunur (20).