Histidinin, protein senteziyle ilişkilendirildiği ve histamin gibi bağışıklık sistemi tepkilerinde görev alan biyomoleküllerin üretimiyle bağlantılı olabileceği ifade edilmiştir.
Vücudumuzun sağlıklı çalışması için gerekli olan amino asitlerden biri olan histidin (L histidin), protein sentezi, bağışıklık sistemi, sinir hücreleri gibi farklı alanlarda karşımıza çıkan bir bileşendir. Besinler yoluyla alınabildiği gibi gerekli durumlarda takviye olarak da alınabilir (1).
Bu yazımızda histidinin ne olduğuna, ne işe yaradığına, faydalarına, nasıl kullanıldığına, nerelerde bulunduğuna, eksiklik ve fazlalık durumunda ortaya çıkabilecek etkilere detaylı olarak bakacağız.
Araştırma bulgularına göre, histidin (L histidin), vücut tarafından üretilemeyen ve bu nedenle diyetle alınması gereken bir esansiyel amino asit olarak tanımlanmıştır. Histidinin, protein senteziyle ilişkilendirildiği ve histamin gibi bağışıklık sistemi tepkilerinde görev alan biyomoleküllerin üretimiyle bağlantılı olabileceği ifade edilmiştir. Ayrıca karnosin üretimiyle ilişkilendirilen histidinin, kaslar ve beyindeki oksidatif stresle mücadele sürecine katkıda bulunabileceği belirtilmiştir (1, 2, 3)
Histidin, histamin üretimi için bir öncüdür. Dolayısıyla histidin takviyesi ürünlerine rastlamak mümkündür. Protein sentezine katkı sağlayabileceği ve histamin gibi bağışıklık sistemiyle ilişkili biyomoleküllerin üretiminde rol oynayabileceği ifade edilmiştir. Ayrıca, karnosin üretimiyle ilişkilendirilen histidinin, kas dokusundaki ve beyindeki oksidatif stresle mücadele sürecine katkıda bulunabileceği belirtilmiştir. Sinir sistemiyle bağlantılı olarak, histidinin sinir hücrelerini koruyan miyelin kılıfının oluşumunda rol oynayabileceği ifade edilmiştir. Bunun yanı sıra, pH tamponlama ve metal iyonlarının şelasyonu gibi metabolik süreçlerde yer aldığı öne sürülmüş ve bu işlevlerin bireyden bireye farklılık gösterebileceği belirtilmiştir (1, 2, 3).
Histidin, genellikle beslenme yoluyla doğal olarak alınır. Et, balık, süt ürünleri, baklagiller ve tam tahıllar gibi protein açısından zengin gıdalar histidin kaynağıdır. Bunun yanı sıra, histidin içeren takviye ürünleri de piyasada bulunur. Kullanım miktarı ve şekli, bireysel ihtiyaçlara, yaşam tarzına ve diyet düzenine bağlı olarak değişiklik gösterebilir. Takviye kullanımı düşünülüyorsa, bir uzmana danışılması önerilir (4).
Histidin içeren besinler; et, balık, süt ürünleri, yumurta, baklagiller, tam tahıllar ve kuruyemiş ve tohumlar olarak listelenebilir.
Daha detaylı olarak inceleyelim:
Dana ve tavuk eti gibi kırmızı ve beyaz etler, protein içeriği yüksek gıdalar arasında yer alır ve histidin kaynağı olarak bilinir (5).
Somon, ton balığı ve morina gibi balık türleri, biyoyararlanımı yüksek histidin kaynaklarıdır. Balık tüketimi, sinir sistemi sağlığı üzerinde potansiyel etkilerle ilişkilendirilmiştir (1).
Süt, yoğurt ve peynir gibi süt ürünleri, histidin içeriği ile dikkat çeker. Bu ürünler, dengeli bir diyetin parçası olarak kalsiyum ihtiyacını karşılamaya da katkı sağlayabilir (3).
Yumurta, histidin açısından zengin bir protein kaynağıdır. Karnosin üretiminde de görev alarak kas toparlanmasını destekleyebilir (2).
Nohut, mercimek ve siyah fasulye gibi baklagiller, bitki bazlı histidin kaynaklarıdır. Bu besinler, protein sentezini ve metabolizmayı destekelyebilir (5).
Yulaf, kinoa ve kahverengi pirinç, bitkisel kaynaklı histidin sağlayan tahıllardır. Bu tahıllar, protein sentezini destekleyen önemli amino asitleri sağlar (6).
Ay çekirdeği, chia tohumu ve fıstık, bitki bazlı histidin kaynaklarıdır. İçerdikleri sağlıklı yağlar sayesinde kalp ve beyin sağlığını destekleyen bir seçenek olarak öne çıkar (4).
Histidin whey proteinin içinde de bulunur. Whey protein içeren ürünleri tüketerek beslenmenizi destekleyebilirsiniz. Protein tozları, barlar ve diğer protein içeriği yüksek ürünler bu kategoride değerlendirilebilir.
İlginizi Çekebilecek Ürünler!
Araştırmalara göre, histidinin bilişsel fonksiyonlarla ilişkili olabileceği ve destekleyebileceği belirtilmiştir. Bu ilişkinin, stres ve kaygı tepkilerinin yönetilmesiyle bağlantılı olabileceği ifade edilmiştir (4).
Histidinin, antioksidan özelliklere sahip karnosin üretiminin bir öncüsü olarak işlev görebileceği belirtilmiştir. Bu durumun, hücrelerin oksidatif strese karşı korunmasıyla bağlantılı olabileceği ifade edilmiştir (2).
Çalışmalar, histidinin, bağışıklık tepkilerini yöneten ve alerjik reaksiyonlarda görev alan histamin üretiminde rol aldındığından bahsetmektedir (2).
Bazı araştırmalara göre, histidinin kas fonksiyonu ve performansla bağlantılı olabileceği belirtilmiştir. Bu ilişkinin, kas yorgunluğunu azaltabilen karnosin üretimiyle bağlantılı olabileceği ifade edilmiştir (6).
Bazı araştırmalarda, histidinin çinko ve bakır gibi metal iyonlarını düzenleyerek vücuttaki metal iyonu dengesine katkı sağlayabileceği ifade edilmiştir (1).
Histidin, insan vücudu tarafından üretilemediği için esansiyel bir amino asit olarak kabul edilmektedir. Esansiyel amino asitler, vücudun kendi başına sentezleyemediği ve bu nedenle dışarıdan gıda yoluyla alınması gereken amino asitlerdir. Dolayısıyla takviyeler veya gıdalar yoluyla vücuda alınabilir (2).
Histidin düşüklüğü, diyetle yeterli miktarda histidin alınmadığında ortaya çıkan bir durumdur. Bu eksiklik, vücutta kırmızı kan hücresi üretiminin azalması nedeniyle anemiye neden olabilir Eksiklik aynı zamanda bilişsel sorunlara yol açabilir, çünkü histidin, sinir sisteminin sağlığı için gerekli olan histamin üretimine katkıda bulunur. Belirtiler arasında yorgunluk, halsizlik ve zayıflamış bağışıklık sistemi yer alabilir (6, 7).
Histidin seviyesinin yükselmesi, diyetle aşırı miktarda histidin alınması veya fazla takviye kullanımıyla ortaya çıkabilir. Bu artış, vücutta amonyak üretimini artırabilir, çünkü histidinin metabolizması sırasında amonyak üretilir. Yükselen histidin seviyeleri, glutamin ve alanin gibi diğer amino asitlerin seviyesini artırabilirken, dallı zincirli amino asitlerin (BCAA) seviyesini düşürebilir. Uzun süreli histidin yükselmesi, karaciğer fonksiyonlarında değişikliklere neden olabilir ve metabolik süreçleri etkileyebilir. Bu durum, özellikle karaciğer hastalığı olan bireylerde önemli bir etkiye sahip olabilir (4, 5).