D-Aspartik asit (D-Asp), memelilerin sinir ve endokrin sistemlerinde doğal olarak bulunan bir amino asit türüdür.
D-aspartik asit, vücutta doğal olarak bulunan bir amino asit türüdür ve özellikle sinir sistemi ile hormon üretimi gibi çeşitli biyolojik süreçlerde yer almasıyla dikkat çekmektedir. Bu bileşiğin, bazı metabolik ve nörolojik işlevlerle ilişkili olduğu ve belirli dokularda yoğunlaştığı gözlemlenmiştir. Akademik çalışmalarda, D-aspartik asidin farklı yaş gruplarında ve çeşitli fizyolojik durumlarda değişken düzeylerde bulunduğu bildirilmektedir (1).
Bu yazımızda; D-aspartik asitin ne olduğuna, ne işe yaradığına, faydalarına, hangi besinlerde bulunduğuna, olası yan etkilerine ve daha fazlasına detaylı olarak bakacağız.
D-Aspartik asit (D-Asp), memelilerin sinir ve endokrin sistemlerinde doğal olarak bulunan bir amino asit türüdür. Sinir hücrelerinde yüksek konsantrasyonlarda bulunabildiği ve bazı nörotransmitter fonksiyonlarına sahip olabileceği ifade edilmiştir. Ayrıca aspartik asit yapısı gereği; hipofiz, testis ve beyinde yer aldığı ve bazı hormonların düzenlenmesinde görev alabildiği belirtilmektedir. D-Asp’ın memelilerde gelişimsel süreçlerde yer aldığı ve bazı hücrelerde dönemsel olarak sentezlendiği görülmektedir (1, 2).
Bilimsel araştırmalara göre, D-aspartik asidin bazı hücrelerde testosteron üretimini etkileyen mekanizmalarla ilişkili olduğu bilinmektedir. Ayrıca, öğrenme ve hafıza süreçlerinde yer alabildiği ve sinaptik iletimde görevli olabileceği ifade edilmiştir. Sinir sistemindeki bazı hücrelerde nörotransmitter olarak davrandığı ve sinyal iletimini tetikleyebildiği de belirtilmiştir. Günümüzde bu bileşen D- aspartik asit takviyesi olarak raflarda karşımıza çıkar (3, 4).
İlginizi Çekebilecek Ürünler!
Ciltte Melanin Üretiminin Baskılanması: D-Aspartik asit, ciltte melanin üretimini baskılayabilen bir bileşen olarak dikkat çekmektedir ve melanin üretimini engelleyerek cilt tonunun eşitlenmesine yardımcı olabilir. Bu özellik, cilt beyazlatıcı ürünlerde D-Aspartik asidin kullanımını destekleyebilir. Ayrıca, doğal cilt tonu üzerinde daha parlak ve pürüzsüz bir etki sağlamak isteyen kişiler için faydalı bir bileşen olabilir. Ancak, bu etki kişiden kişiye değişebilir ve kullanımı dikkatli bir şekilde yapılmalıdır (5).
Yaşlanan Ciltteki Rolü: Yapılan araştırmalarda, D-Aspartik asidin yaşlanma süreçlerine dahil olduğu gözlemlenmiştir. Bu madde, yaşlanan ciltteki çeşitli biyokimyasal süreçlere müdahale ederek, ciltteki yaşlanma belirtilerinin azalmasına katkıda bulunabilir. D-Aspartik asit, cildin genç ve sağlıklı görünmesini desteklemek için önemli bir bileşen olabilir (5).
UV Kaynaklı Cilt Yaşlanmasında Etkisi: Yapılan gözlemler, UV kaynaklı cilt yaşlanmasında elastin liflerinde D-Asp türevlerinin ortaya çıktığını göstermektedir. Bu türevler, ciltteki yaşlanma sürecine katkıda bulunabilir ve D-Aspartik asidin bu sürece müdahale etme potansiyeli olduğu düşünülmektedir. D-Aspartik asit, UV ışınlarının cilt üzerindeki zararlı etkilerini azaltarak, cildin elastikiyetini korumaya yardımcı olabilir. Bu nedenle, UV kaynaklı yaşlanma karşıtı tedavi ve koruma yöntemlerinde bu bileşen kullanılarak daha sağlıklı ve genç bir cilt görünümü elde edilebilir (5).
D-Aspartik asit kullananlar, genellikle bu bileşiği ağız yoluyla takviye formunda alırlar. Ancak, erkek sporcular üzerinde yapılan bir araştırmada, günlük D-Asp kullanımının hormonal göstergeleri anlamlı bir şekilde etkilemediği ifade edilmiştir. Bu durum, D-Aspartik asidin hormon seviyeleri üzerinde belirgin bir etkisi olmadığı anlamını da içerebilir. Bu konu hakkında daha fazla araştırmaya ihtiyaç duyulmaktadır (4).
Bununla birlikte, bazı çalışmalar, D-Aspartik asidin öğrenme ve bellek üzerinde etkileri olduğunu göstermiştir. Oral alım yoluyla sinirsel değişiklikler gözlemlenmiş ve bu da D-Aspartik asidin sinir sistemi üzerinde bir etki yaratabileceğini düşündürmüştür. Bu araştırmalar, özellikle beyin fonksiyonları ve nörolojik sağlık açısından potansiyel faydalar sunabileceğini göstermektedir. Bunların yanı sıra D-Aspartik asit takviyeleri kullanmadan evvel bir uzman ile görüşülmesi önerilir (6).
D-Aspartik asitin potansiyel faydaları arasında beyin fonksiyonlarının çalışmasını teşvik etme, kas gelişimini ve bağışıklık sistemini destekleme, hormon seviyelerini düzenleyebilme, metabolizmayı hızlandırma ve bilişsel deste yer alır:
Bu faydaların her birine daha detaylı bakacak olursak:
Akademik makale sonuçlarına göre, aspartik asit, beyin fonksiyonlarının desteklenmesinde önemli bir rol oynar. Sinir hücreleri üzerinde etkili bir nörotransmitter olarak, aspartik asit, beyin gelişimi ve öğrenme süreçlerinde yer alır. Ayrıca, D-aspartik asit formunun, nörogenez ve hipotalamus düzenlemesiyle ilişkili olduğu belirtilmiştir (7).
Aspartik asit, protein sentezine katkıda bulunan bir amino asit olarak, kas gelişimini desteklemektedir. Kas dokusundaki amino asit metabolizması üzerinde olumlu etkiler göstererek, kas büyümesini teşvik edebilir. Aspartik asidin bu fonksiyonu, özellikle sporcular ve yoğun fiziksel aktivite yapan kişiler için faydalı olabilir (8).
Akademik kaynaklar, aspartik asidin bağışıklık sistemi üzerinde güçlendirici etkileri olduğunu belirtmektedir. D-aspartik asit, bağışıklık hücrelerinin düzenlenmesinde yer alarak, bağışıklık tepkilerini iyileştirebilir. Ayrıca, aspartik asidin inflamasyon süreçlerinde yer aldığı ve bağışıklık cevabını güçlendirdiği de ifade edilmektedir (9).
Aspartik asit, özellikle testosteron gibi hormonların üretimini artırabilen bir bileşiktir. Bu özellik, D-aspartik asidin sinir hücrelerinde ve endokrin sistemdeki etkisiyle bağlantılıdır. Bazı çalışmalara göre, aspartik asidin erkeklerde testosteron seviyelerini artırmaya yardımcı olabileceği ifade edilmiştir (3).
Aspartik asit, enerji metabolizmasında önemli bir rol oynar. Glukoneogenezde yer alarak, vücudun enerji üretimini destekler. Bu süreç, özellikle diyabet gibi metabolik hastalıkların yönetiminde yardımcı olabilir (7).
Aspartik asidin beyin ve sinir sağlığına da etkileri bulunmaktadır. Özellikle sinaptik iletimi ve nörotransmitter işlevlerini etkileyerek, hafıza ve öğrenme süreçlerini destekleyebilir. Bu etki, aspartik asidin beynin çeşitli bölümleriyle olan etkileşimi sayesinde gerçekleşir (4).
D-aspartik asit seviyelerinin yükselmesi, testosteron üretiminin artması ve nöroendokrin fonksiyonların iyileşmesi gibi çeşitli fizyolojik değişikliklerle ilişkilidir. D-aspartik asit, hipotalamus ve hipofiz bezlerinde yüksek konsantrasyonlarda bulunur ve burada hormonların düzenlenmesinde rol oynayabilir. Ayrıca, bu amino asit, testisler gibi üreme organlarında da yüksek konsantrasyonlara ulaşarak spermatogenez ve cinsel sağlık üzerinde etkili olabilir (3, 11).
D-aspartik asit seviyelerinin düşük olması, nöroendokrin süreçlerde azalmaya ve hormon düzenlemesinde dengesizliklere yol açabilir. Özellikle beyindeki düşük D-aspartik asit seviyeleri, nörotransmitter fonksiyonlarındaki eksikliklere neden olabilir, bu da bilişsel performansı ve hafızayı etkileyebilir. Düşük D-aspartik asit seviyeleri, erkeklerde testosteron üretimini ve spermatogenezini olumsuz etkileyebilir (1, 11).
Aspartik asit yan etkilerini araştıran çalışmalara göre, D-aspartik asit seviyelerinin aşırı yükselmesi, beyin glutamat reseptörlerinde bozulmalara yol açabilir, bu da nörotoksik etkiler ve sinir hücrelerinin aşırı uyarılmasına neden olabilir. Uzun süre yüksek D-aspartik asit seviyeleri, nörodejeneratif hastalıklarda olumsuz etkilerle ilişkili olabilir ve bazı durumlarda hücre ölümüne yol açabilir. Ancak, bu yüksek seviyelerin insan diyeti üzerindeki uzun vadeli etkileri sınırlı araştırmalara sahiptir ve daha fazla çalışma gereklidir. Bunlara ek olarak herhangi bir takviye kullanımına başvurmadan evvel bir uzman ile görüşülmesi durumun değerlendirilmesi önerilir (12, 13).
D-aspartik asit içeren besinlerin arasında şunlar yer alır:
Koyun sütü, özellikle fermente ürünlerinde önemli miktarda D-aspartik asit içerir. Bu serbest D-aspartik asit, özellikle peynir ve yoğurt gibi fermente süt ürünlerinde daha yüksek seviyelerde bulunur (14).
Deniz makroalgleri; özellikle Hizikia fusiformis ve Sargassum yezoensis gibi türlerde önemli miktarda D-aspartik asit içerir. Bu deniz kaynağı, D-aspartik asidin besin içeriği açısından geniş çapta araştırılmış ve özellikle kahverengi alglerde yüksek konsantrasyonlar gözlemlenmiştir (15).
Soya fasulyesi ve soya türevleri olan tofu ve tempeh, D-aspartik asit içerir. Bu ürünler, özellikle fermente işlemlerden geçtiklerinde, bitkisel protein ve D-amino asit kaynağıdır (14).
Akademik makale sonuçlarına göre, yumurtalar, özellikle yumurta beyazında D-aspartik asit içerir. Yumurtaların işlenmiş veya pişirilmiş formlarında bu D-aspartik asit seviyeleri daha yüksek olabilir (12).
Akademik makale sonuçlarına göre, süt ve peynir gibi süt ürünlerinde D-aspartik asit bulunur. Bu D-amino asit, özellikle fermente süt ürünlerinde daha yüksek seviyelerde olabilir (14).
Akademik makale sonuçlarına göre, işlenmiş gıdalar, özellikle koyu tost ve bazı ekstrüde soya ürünleri, D-aspartik asit içerebilir. Bu ürünler, ısıl işlemler veya diğer işlemlerle racemizasyon geçirebilir ve bu da D-amino asitlerin, özellikle D-aspartik asidin seviyelerinin artmasına neden olabilir (15).
L-aspartik asit, spesifik enzimler olan aspartat rasemazlar aracılığıyla D-aspartik aside dönüştürülebilmektedir. Bu enzimlerin piridoksal fosfata bağımlı olduğu belirtilmiştir (Rodríguez-Crespo, 2008). Ayrıca, yüksek ısıda pişirme gibi ısıl işlemlerin de, L-aspartik asidi D-formuna dönüştürebildiği ve bu işlemlerin fumarik asit gibi ara bileşikler aracılığıyla gerçekleştiği ifade edilmiştir (9).
Akademik makale sonuçlarına göre, direnç antrenmanı yapan erkeklerde D-aspartik asit takviyesi, 28 gün boyunca uygulandığında kuvvet, vücut kompozisyonu ya da hormon seviyelerinde anlamlı değişiklikler göstermemiştir. Ancak, L-aspartik asit takviyesi, elit sporcularda egzersiz sonrası amonyak birikimini azaltmış ve kısa süreli performansı desteklemiştir (16, 17).
Aspartik asitin egzersize faydalarının arasında ise şunlar yer alır:
D-aspartik asit; hormonal destek ve sporcu takviyelerinde araştırılmıştır ancak etkinliğinin kişisel faktörlere göre değişebileceği ifade edilmektedir. Genç domuzlar üzerinde yapılan çalışmalarda büyüme performansı üzerinde etkili olabileceği görülmüştür. Ayrıca, yüksek irtifa antrenmanları yapan sporcularda da kullanımı araştırılmıştır. Kullanımın amaca, sağlık durumuna ve profesyonel kontrol altında olup olmamasına göre değişebileceği ifade edilmektedir (17, 18).